Başarılı bir ilk filmin ardından, Superman karakteri 1980
yılında tekrar beyazperdede boy gösterdi.Ancak bu filmin karşımıza çıkışı o kadar da kolay olmadı.İlk filmin
yönetmeni Richard Donner, ikinci filmde de oynayacak olan Marlon Brando gibi
isimler Warner Bros. İle anlaşmazlığa düşünce, çekimlerinin belli bir kısmı
tamamlanmış olan film durduruldu, Richard Donner yerine filmin yönetmen
koltuğuna Richard Lester geçti.Bazı sahneler yeniden kurgulandı ve Richard
Donner’ in çektiği Jor-el olan tüm sahneler filmden çıkartıldı.İşin güzel
tarafıysa Richard Donner’ in çektiği sahneler hala şirketin elindeydi hatta
Superman Returns filminde Jor-el’ in konuştuğu sahneler kullanılmıştı da.Bunu
duyan izleyicilerin ısrarı sayesinde Superman II : Richard Donner’s Cut adlı
yeni bir Superman filmimiz de olmuş oldu.İşte bugünkü incelememizde hem Richard
Lester’ in hem de Richard Donner’ in filmlerini yani iki farklı Superman II
filmini inceleyeceğiz.Tabii bizim inceleyeceğimiz ilk film 1980 yılında vizyona
giren Richard Lester’ in çektiği – daha doğrusu tamamladığı – film olacak.
A ) Superman II
Muhteşem bir ilk filmin ardından ikinci filmin üzerindeki
yük daha fazla, sadece bu film için değil her film için böyledir zaten.Ancak
Superman’ in bu olaylı filmi, atlattığı badirelerin ardından acaba bu yükü
taşıyabilmiş miydi ? İşte şimdi bunu göreceğiz.Filmimizin ana karakterleri ise
zaten başından beri belli denebilir.Superman, Lois Lane ve Lex Luthor’ un
yanında son yıllarda gündeme tekrar gelen General Zod ve yardımcıları Ursa ile
Non.Bu filmin en güzel yanı ise ilk filmini geride bırakmış olan ana
karakterimizi daha fazla görme şansına sahibiz.Artık incelenmeyi bekleyen
filmimiz bekletmeye gerek yok, incelemeye başlayabiliriz.
Filmimizin başlangıcı
ilk film ile aynı aslında.Zod ve yardımcılarının Hayalet Bölge’ ye hapsedilmesi
ancak bir farkla.Marlon Brando’ nun
oynadığı Jor-el sahneleri filme dahil edilmeden.Bu giriş sahnesiyle anlıyoruz
ki bir firma bazen filmini kendi elleriyle mahvedebiliyor, bu kadar mı korkmuşlar
Marlon Brando sahnesini koymaya ! Bu girişin ardından John Williams’ ın o
meşhur müziği ile jeneriğimizi izliyoruz ve jenerikte ilk filmden bazı
sahneleri de görebiliyoruz. Metropolis için sıradan bir günün sabahında, Clark
Kent, editör Perry White’dan Paris’ te bir terörist bir grup olduğunu,
kendilerinin bir hidrojen bombalarına sahip olduğunu ve hatta Lois Lane’ in de
orada olduğunu duyunca ister istemez Clark’ a gözlüğü ve takım elbiseyi çıkarıp
Superman olmak ve Paris yollarına düşmek kalıyor.Lois de haber peşinde bu
sırada ve sırf haber uğruna da polisleri atlatıp teröristlerin bulunduğu Eyfel
Kulesi’ gidiyor, tabii doğal olarak bu başa açılan bir bela demek.Fakat
Superman son dakikalarda yetişip – ki her filmin klişesidir – hidrojen
bombasını uzayda uzak bir noktaya götürerek orada patlamasını sağlıyor, bu
patlamanın ardından da Hayalet Bölge’ de bulunan üç suçlumuz da patlamanın şiddeti sayesinde
kurtuluyorlar.
General Zod, Ursa ve
Non, Ay’ a doğru yol alırken, eski düşmanımız Lex Luthor ve yardımcısı Otis’ i de
tekrar görüyoruz.Hapishaneden kaçma planları yapan Lex, aynı zamanda
hapishanedeyken Superman hakkında araştırmalar yapmış olup, nerede yaşıyor
olabileceğine dair fikre de sahip.Belirtmem gerekir ki kaçış planı muhteşemdi,
projeksiyon aletine benzeyen bir aygıt sayesinde ( başka bir örnek bulamadım )
sanki hala hücrelerindeymiş gibi olmalarını sağlayarak o arada kaçma imkanına
sahip oluyorlar.Böylece yeni filmimizde de teknolojik alanda Lex Luthor dehası
ile karşılaşmış oluyoruz.Ama Lex Luthor’ un kaçarken arkasında Otis’ i
bırakması beni gerçekten üzdü, ilk filmdeyken filme gerçekten renk kattığını
düşündüğüm bir karakterdi, belki oyuncu fazlalığından dolayı karakterin
kendisine yer açma şansları olmadı belki başka sebepler vardı, bilemiyorum
fakat bir daha henrhangi bir uyarlamada göremeyeceğimiz Otis karakterini
özleyeceğim.
Daha Dünya’ ya
gelmeden Ay’ da terör estirmeye başlayan Kriptonlu suçlularımız ise yavaş yavaş
Dünya halkına hükmetmek için yaklaşırken bu esnada Lois Lane ve Clark Kent
ikilisi de Niagara Şelaleleri’ nde bir balayı dolandırıcılığı haberinin peşinde
koşuyorlar.Ama burada her şey Clark’ ın umduğu gibi olmayacak, Lois Lane tüm
düğümü çözerek ve sonunda Clark Kent’ in Superman olduğunu anlayığ, bunu Clark’
a itiraf ettirebilmek için kendini Niagara Şelaleleri’ nin soğuk sularına
bırakacaktır.Ama Clark yine de itiraf etmeyecek, bunu daha sonradan – mecburen
– kendi isteğiyle yapacaktır.Burada bir noktadan bahsetmek istiyorum, kendi
hayatını yok yere tehlikeye atan , haber peşinde saçma hareketler yapan bir
Lois Lane değil de ilk filmde izlediğimiz daha makul, daha zeki bir Lois Lane
izlemeyi tercih ederdim.Ama bu film sayesinde o başarılı Lois Lane kurgusunu da
kaybetmiş olduk, eski yıllardaki o başına bela açmaktan hiç çekinmeyen Lois
Lane geri geldi, bunu hiç istemezdim.
Lex Luthor kuzeyde
Superman’ in evinde vakit geçirirken, Kriptonlu suçlularımız da Dünya’ ya gelip
yeni güçlerini keşfederken kısacası suçlular harıl harıl çalışırken Superman
ile Lois de romantik dakikalar yaşıyorlar.Yalnızlık Kalesi’ nden ihtiyacı olan
bilgileri alan Lex Luthor Dünya’ nın yeni ziyaretçileriyle tanışmaya giderken,
General Zod, Ursa ve Non da A.B.D.’ nin küçük bir kasabasında çoktan
hakimiyetini kurmuştur bile.Burada tekrardan belirtmem gereken bir husus var;
yahu bir parmak hareketi ile insanları havaya kaldıran General Zod var bu
filmde ! Yapacak başka bir şey bulamadınız mı ? Benim gözlerimden ışın çıkacak,
bir kurşundan daha hızlı olup, tek atlaşışta büyük binaların üzerinden atlayabileceğim
hatta bu da yetmeyecek uçacağım, ellerimle çeliği bükebileceğim – ve saymadığım
özelliklerim olacak – ama olur mu öyle, ben parmağımı uzattığımda insanlar
istemsizce uçmazsa hep bir şey eksik kalır.Çok zekisin Richard Lester.Ben çizgi
romanda böyle bir güce rastlamadım, rastlasam bile o kadar ilgi çekici güç
varken kalkıp bunu filme dahil etmezdim, şirketin yerinde olsam yeni DVD’ lerde
bu kadar muhteşem sahnelerin geçtiği filmde eni topu beş dakikalık bu sahneyi
keser atardım, yoksa olmuyor bu sahneyi gördükçe filmin büyüsünden çıkıyor
insan.Çok geçmeden de General Zod, Beyaz Sarayı işgal ediyor, A.B.D. başkanına
‘’ diz çöktürüyor ‘’ tabii bu sahne olur da şov olmaz mı ? A.B.D. başkanı ‘’
tüm ‘’ insanların iyiliği için diz çöktüğünü söylüyor.Bu sahnedeki mesaj
alınmıştır, bir sonraki sahneye geçelim lütfen !
General Zod ve takımı
öncesinde Lex Luthor hakkında bahsetmek daha doğru olur.Önceki filmde –
üzerindeki insanlarla beraber – yok edip, sular altında bırakacağı topraklar
sayesinde kendisinin satın aldığı toprakların değerini arttırmayı hatta
fiyatını deyim yerindeyse ‘’ uçurmayı ‘’ hedefleyen Lex, bu filmde Avustralya
kıtasına hakim olmak istiyor.Zannedersem ilk filmde bahsettiğim politik
eleştiriden vazgeçmişler, Lex Luthor’ un daha güç meraklısı olmasına – ki
kendisi çizgi romanlarda da gücü sever – karar vermişler.Hoş General Zod’ un
hakim olacağı bir gezegende neyin gücü bu, tartışılır ama bunu yine de fazla
irdelemiyorum.
Siz General Zod’ u daha çok o meşhur repliği ‘’ Kneel Before Zod ! ‘’ ile hatırlıyorsunuz.Kendisi
diz çöktürmeye o kadar meraklı ki hayatında belki başka bir şeyi bu kadar çok
istese gerçekleşirdi eminim.Sanırım Avengers’ in ilk filminde izlediğimiz
üzere, Loki’ de de aynı istek mevcut, General Zod’ un performansı onu çok
etkilemiş olmalı.Şaka bir yana General Zod, Terence Stamp’ ın oyunculuğuyla
birleştiğinde gerçekten etkileyici bir performans ortaya çıkıyor, seyircinin bu
kadar etkilenmiş olmasını doğal karşılıyorum.Filmde izlediğimiz General Zod,
karizmatik bir liderden çok karizmatik bir suçlu aslında.Çünkü karizmatik lider
kavramını kullanabilmek için yanında iki kişiden daha fazlasının olması
gerekir, o yüzden karizmatik suçlu demek daha doğru olur diye
düşünüyorum.Yanındakiler demişken Ursa ve Non’ dan da bahsedelim.Filmde Otis’
in komedideki yerini Non ile doldurmaya çalışmışlar, ilk filmden bildiğimiz
üzere Non’ un konuşma yeteneği zaten yok, bunun dışında emirlere itaat etmek
dışında düşünce belirtisi de pek yok.Ursa da General Zod’ un karizmatikliğinden
etkilendiğini düşündüğüm, konuşabilmesine rağmen Non’ dan pek farklı olmayacak
şekilde emirlere itaat etmek dışında başka bir özelliğini göremediğimiz bir
karakter.Anlayacağınız her ne kadar üç suçlu olsalar da General Zod tek adam
olarak karşımıza çıkıyor.Diğer bir belirteceğim husus da, kahramanlar daha çok
‘’ Klasik Dönem ‘’ özellikleri taşıyorlar.Kötüler, nedensiz yere kötü ve
iyilerse nedensiz yere iyi.Mesela filmin dört kötü karakterinin hiç mi hiç iyi
yönünün olmaması, salt kötü olmaları bunun ispatı niteliğinde.
Aslında buradaki
incelemeye son versem daha iyi olacak.Çünkü birazdan okuyacağınız inceleme için
de hemen hemen aynı filmin incelemesi demek mümkün, tabii gözle görülür
farkları var ancak yine de tüm konuyu tüketmeden hızlıca bir sonraki konumuza
geçelim.
B ) Superman II : Richard Donner’ s Cut
2006 yılında karşımıza çıkan bu versiyon, aslında hem
sevindirdi hem de üzdü beni.Üzülmemek elde değil ki, ‘’ gerçek ‘’ Superman II
aslında karşımızdaki ve üçüncü filmine çok şey bırakabileceği, seriyi muhteşem
yapabileceği aşikar.Sevinmem ise en azından bu filmi görebilmiş olmamdan
kaynaklı.Bu versiyonun özelliği, 1980 yılında vizyonda gösterilen filmden kurgu
bakımından farklı olması, birçok farklı sahnenin de eklenmesi.Ama en güzeli
Marlon Brando’ yu tekrar Jor-el rolünde izlememiz olsa gerek.
Her şey ilk filmin
sonunda başlıyor aslında.Zamana müdahale etmesi yasak olan Superman, bu kuralı
çiğneyerek zamana müdahale ediyor ve Lois Lane’ in ölmesine yol açacak füzeyi
uzaya yolluyordu bildiğiniz gibi.İşte bu daha büyük bir olayın fitilini
ateşliyor, Hayalet Bölge’ de kısılıp kalmış üç suçlumuz uzayda başı boş
savrulurken Superman2 in uzaya bıraktığı füzenin patlaması sayesinde
kurtuluyorlar.Böylelikle ilk filmde zaman yasalarına müdahalenin yasak olması
konusu havada kalmış olmuyor.İlk film sayesinde ikinci filmin konusunu bize
veren Donner – Puzo ikilisi, ikinci filmin kurgusunu da ilk filme bağlayarak –
Batman’ in Nolan üçlemesi tadında -
mükemmel bir filmle karşımıza
çıkıyor.Hayalet Bölge’ den kurtuluşun ardından General Zod’ un ‘’ Özgürlük ! ‘’
diyerek haykırmasıyla da John Williams’ ın efsane müziği ile jeneriğe
gidiyoruz.
Hidrojen bombası,
teröristler ve Pulitzer Ödülü peşinde kendini ölüme atan bir Lois Lane yok bu
filmde.Superman ile Clark Kent arasındaki benzerliği çözmüş, daha zeki bir Lois
Lane profili var karşımızda.Kesinlikle Superman olduğuna inandığı Clark Kent’
in bunu itiraf etmesi için de kendisini camdan atıyor, işte bu noktada
duralım.Bu sahnede Superman, daha doğrusu Clark, Lois Lane’ i nasıl kurtarmış
olabilir ? Uçarak mı, ardından zıplayarak mı, yoksa General Zod gibi parmağını
uzatıp onu havada tutarak mı ? Tabii ki son dediğim saçmalık değil, Clark Kent
süper hızda koşarak onu kurtarıyor, – detayları için izlemenizi tavsiye
ediyorum – Lester’ in filminden sonra bu filmi izlemek bence müthiş !
Lex Luthor, ilk
filmde olduğu gibi kaçmasının hemen ardından soluğu yine Yalnızlık Kalesi’ nde
alıyor.Fakat anlıyoruz ki filmin bu sahneleri de değiştirilmiş.Sahnelerin
senaryosu yine aynı ama bu filmde ne Kal-el’ in annesi Lara’ yı ne de başka bir
kriptonluyu görüyoruz.Gördüğümüz isim Jor-el.Hatta o tanımadığımız Kriptonlunun
James Royce’ den okuduğu ‘’ Ağaçlar ‘’ adlı şiiri de aslında Jor-el’ in Dünya
kültürünü anlattığı kristalde kendisinin okuduğunu görüyoruz.Tabii Zod ve
diğerleri hakkında bilgiyi de gelişmiş versiyonuyla Jor-el’ den
dinliyoruz.Filmin 1980’ de sinemada
gösterilen versiyonunda Susannah York’ u Lara rolünde tekrar izlemek
güzel olsa da ben Jor-el' i görmeyi tercih ediyorum, böylesi daha güzel.
Richard Donner’ s Cut, filmin Niagara Şelaleleri’ ndeki
kısmını çok uzun tutmadan, Clark ve Lois çiftimizi Yalnızlık Kalesi’ nde
görmemizi sağlıyor, Superman’ in Dünyalı sıradan bir insana dönüşmeden önce, bu
konuyu – annesi Lara’ nın aksine - babası ile konuştuğunda orada Jor-el’ in
Lois Lane’ e bakışları oldukça ürkütücüydü diyebilirim.Fark edildiği üzere
filmde Superman ve suçlularımız dışında muhatap olduğumuz tek kriptonlu Jor-el
ve o ilk filmde oğlunu Dünya’ ya göndermeden önce nasıl etkileyici bir konuşma
yaptıysa, Kal-el’ in güçlerini almak için tekrar Yalnızlık Kalesi’ ne
geldiğinde de son konuşmasını aynı etkileyicilikle yapıyor; ‘’ Şimdi beni iyi
dinle oğlum çünkü bir daha asla konuşamayacağız.Şu anda beni duyuyorsan, son
çareni de tüketmişsin demektir.Bu kristal kaynak sayesinde
konuşabiliyoruz.Döngü artık tamamlandı.Korkunç bir hata yaptın Kal-el, bunu
kendi özgür iradenle yaptın, seni vazgeçirmek için söylediğim her şeye
rağmen…Şimdi son bir kendini aklama şansı için bana geldin, böyle olacağını
biliyordum oğlum.Sen daha çok küçükken ben öldüm, sen yaşayabil diye ve şimdi
içimdeki son enerji de tükenecek bile olsa Kripton kehaneti sonunda yerini
buluyor.Oğul baba oluyor, baba da oğul…Sonsuza dek hoşça kal Kal-el, beni
unutma oğlum ‘’.*
Filmimizin sonlarında
gerçekleşen büyük savaş sahneleriyle de oynandığını görüyoruz.Bu versiyondaki
savaş sahneleri daha ilgi çekici, tamam belki birkaç sahne var ilk versiyona
konulmayan ama o eksik sahnelerle bir bütün olduğunda aslında son savaş
sahneleri daha ilgi çekiciymiş.Gel gelelim ki her iki versiyonda da romantik
sahnelerin daha uzun tutulması tercih edilmiş, bu yüzden sadece son dakikalarda
istenilen aksiyona şahit olabiliyoruz.Baştan uyarmalıyım ki her iki versiyonu
izlerken çok fazla aksiyon beklentisi içinde olmamanız sizin yararınıza.Richard
Lester’ in beceriksizliği ve Warner Bros.’ un para hırsı bir filmi berbat
etmeye yetmiş.Warner Bros.’ un bir kaybı yok, sonuçta aynı filmi iki kere
satmış oldular ancak asıl kayıp izleyicinin.Bu versiyon kurgu bakımından
Richard Lester imzalı filmden kat kat daha üstün, hem ilk filmi havada
bırakmıyor, hem de bana kalırsa Superman bu filmin sonunda ikinci kez zamana
müdahale ettiğinden dolayı üçüncü filme de açık
bir kapı bırakıyor.Şimdi aklımda bir soru işareti var, acaba üçüncü
filmi de Richard Donner çekseydi filmin konusu ne olacaktı, zamana müdahale
nerede bir boşluk oluşturup üçüncü filmde hangi konuyu izleme şansı bulacaktık
?
Ya filmin sonuna ne
demeli ? Richard Lester önceden çekilmiş bir filmi nasıl böyle berbat edebilmiş
anlayamıyorum.Kopyalayabildiği sahneleri biraz oynamayla kopyalayıp tamamen
kendi ürünü daha doğrusu kendi hayal ürünü olan sahneleri de ekleyince ortaya
çıkardığı film dürüst konuşayım Richar Donner’ s Cut versiyonunu izledikten
sonra bir ‘’ ucube ‘’ gibi gelmeye başladı.Hafıza silen öpücükler, Yalnızlık
Kalesi’ ndeki bir kaybolup bir yeniden
gözükmeler, naylon Superman sembolünün Non’ u bir ağ biçiminde sarması, güç
fışkıran parmaklar gibi unsurları nereden bulmuşlar bilmiyorum.Superman
üzerinde bu kadar oynanıp tek filmlik güç eklenip çıkartılacak bir karakter
değil zannımca.Sinema evreninde Superman’ in her gücünü gösterme şansına
sahipken, süper hızı koymayıp bunun yerine kendi uydurduğunuz güçleri filme
koyarsanız kendi hayal gücünüzle gelirseniz olmaz.Hikaye ile oynayabilirsiniz,
yeni bir orijin oluşturabilirsiniz ama zaten çizgi romanda kendine ait yeterli
gücü bulunan karaktere kendi hayal gücünüzden güç eklemek saçma, gereksiz ve
eğer Richard Lester gibi bir hayal gücüne sahipseniz gördüğünüz gibi elinize
yüzünüze bulaştırırsınız.
Merak içerisindeyim,
acaba Tim Burton, Richard Donner’ s Cut versiyonunu bir bütün olarak olmasa da
en azından çekilmiş kayıtlar halinde izlemiş midir ? Bunu sormamın bir nedeni
var elbet.Metropolis semalarında Superman düşmanlarımız ile savaşırken, Ursa’
nın birden ‘’ Bir kadına mı vuracaksın ? ‘’ demesiyle duraksayan Superman desem
aklınıza ne gelir ? Tabii ki Batman Returns filmindeki Batman ile Catwoman’ ın dövüştüğü
sahne ! İşte bu yüzden merak içerisindeyim.
Şimdi de artık bu
seri dahilinde herhangi bir Superman
filminde kanlı canlı göremeyeceğimiz oyuncularımıza neler olmuş bakalım.İlk
sırada Jor-el rolünde Marlon Brando var.Superman I ve Superman II : Richard
Donner’ s Cut filminde izlediğimiz Marlon Brando daha sonralarda herhangi bir
Superman filmi veya dizisinde hiç görünmedi, onu son görüşümüz ise Michael
Jackson’ un You Rock My World klibi oldu.1 Temmuz 2004 yılında aramızdan
ayrılan Marlon Brando, Baba üçlemesinin ilk filmi ve Kıyamet ( Apocalypse Now )
gibi muhteşem filmlerin aktörü olarak belki de Hollywood’ un asla unutmayacağı
simalardan birisi olacak.Ancak kendisi 2006 yılında yayınlanan Richard Donner’
s Cut versiyonundan önce de Superman Returns filminde arşiv kayıtları sayesinde
görünecektir.Huzurla uyu Marlon Brando.
Otis rolünde gayet
severek izlediğim Ned Beatty ise Superman filmlerinin ardından bir çok filmde
oynamasına rağmen hiçbir Superman filminde tekrar görme şansına sahip olamadık.1990
yılının Kaptan Amerika filminde Sam Kolawetz rolünde oynayan Ned Beatty,
Oyuncak Hikayesinin son filminde Lotso karakterini seslendirdi.Eve Teschmacher
rolünde izlediğimiz Valerie Perrine de birçok filmde oynamasına rağmen hiçbir Superman uyarlamasında rol almadı.
Ursa rolünde
izlediğimiz Sarah Doughlas, Superman II filminin ardından Conan The Barbarian’
ın devam filmi olan Conan The Destroyer’ de Kraliçe Taramis, Swamp Thing
filminin devam filmi olan Return of Swamp Thing filminde Dr. Lana Zurrell
rolleriyle karşımıza çıktı.Ayrıca 90’ lı yıllarda yayınlanan Iron Man, Superman
ve Batman Beyond animasyonlarında ve ayrıca incelemelerini okumakta olduğunuz
Green Lantern The Animated Series animasyonunda sesiyle karakterlere hayat
verdi.Non rolünde izlediğimiz Jack O’Halloran ise Superman II filminin ardından
Knight Rider ( bildiğimiz adıyla Kara Şimşek ) dizisinin bir bölümünde ve The
Flintstones’ un ( yine bildiğiniz adıyla Taş Devri ) film versiyonunda ufak bir
rolle karşımıza çıktı.Tabii bunlar bilindik yapımlar olduğu için bahsettim
yoksa birçok filmde kendisini görmek mümkün. İlk ve ikinci filmde Superman’ in
annesi olarak izlediğimiz Susannah York, bundan sonraki herhangi bir Superman
filminde görünmedi ancak Superman IV filminde küçük bir sahnede, Lara
karakterine sesiyle tekrar hayat verdi.Susannah York, 15 Ocak 2011 tarihinde
hayata gözlerini yumdu.
Şimdi sıra beklediğiniz
isim Terence Stamp’ e geldi.Kendisi Superman II filminden sonra enerjisi
bitmeden tükenmeden birçok filmde oynadı.Mesela Star Wars : Phantom Menace
filminde Şansölye Valorum rolünde karşımıza çıktı, Elektra’ nın solo filminde
ve Wanted filminde de kendisini tekrar gördük, hatta Static Shock’ un
animasyonunda bir bölümde sesiyle bir karaktere hayat verdi.Ama gel gelelim ki
kendisini Smallville dizisinde Jor-el olarak ‘’ duyduk ‘’.2003 yılından final
bölümüne kadar Jor-el karakterine hayat veren Terence Stamp, hayranlar için
tatminkar bir seçim oldu, göremesek de kendisinin Jor-el oluşu bile yetti.
Bir incelemenin daha sonuna gelmiş olduk, umarım siz de bu
filmleri izlerken en az benim kadar keyif alırsınız, hepinize iyi seyirler
diliyorum, hoşçakalın.
* Jor-el’ in bu
repliğini beni kırmayıp çeviren ana ekip
üyesi Hielo’ ya buradan tekrar teşekkür ederim.
'' Hellbazer ''
0 yorum:
Yorum Gönder