I) Giriş
Bu incelemeyi
yazarken nasıl yazsam karar veremedim açıkçası. Önceki formatta yazmak,
devamlılık açısından en mantıklı olanıydı, ayrı bir giriş yazmadan tek
paragrafta dönemle veya bazı bilgilerle ufak giriş yapmak daha da kolaydı
ayrıca. Ama önümüzde, birazdan da bahsedeceğim üzere günümüze birçok şey
bırakan bir dizi.. Ayrıca Lois and Clark’ın benim için yeri çok ayrı, hatta
90’lı yıllarda çocukluğunu yaşamış hemen herkes için. Bu yüzden sekiz inceleme
olarak planladığım ‘’Lois and Clark’’ maceramız başlarken, başlangıca ufak bir
giriş paragrafı ayırmak olmazdı elbette. Ben de düşündüm taşındım ve en güzel
girişin, 90’lı yılların ufak bir tanıtımı olacağına kanaat getirdim. Öyle ki bu
yılların benim için önemi büyük. ‘’Biraz da Nostalji ‘’ projesinin amacı,
raflarda tozlanmış, unutulmuş ya da unutulmaya yakın bir hal almış şeyleri
karşınıza çıkarıp tanıtmak ve incelemek ama bunun yanında bu projeyi
başlatabilmemin tetikleyicisi nostalji seviyor olmam. Eğer bir zaman dilimi
belirtmem gerekiyorsa da evet, 90’lı yıllara geri dönebilmeyi çok isterdim.
Sovyetler Birliği’nin
yıkılması demek A.B.D.’nin en güçlü
devlet olarak tek başına kalması demekti. Nitekim 1991 yılında Sovyetler
Birliği’nin yıkılmasıyla da bu gerçekleşti, hem bir devlet hem de bir ideolojinin
‘’tartışmasız’’ zaferiydi bu. Yıllar yılı süren karşılıklı silahlanmalar,
tehditler ve hegemonya çabaları, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla yerini
evrensel barışa bırakmış mıydı? Elbette ki bırakmamıştı, ancak yıllar yılı
süren Soğuk Savaş’ın ardından insanlar, hiç değilse kendilerini nefes
alabilecekleri bir süreç içerisinde buldular. 90’lı yıllar tüm Dünya için
aslında on senelik bir nefes alma süreciydi. İnsanlar neşeliydi, hayat
renkliydi, ki bu renklenme, kıyafetlerde, müziklerde, saçlarda ve aklınızın
alabileceği her yerdeydi. Müzik dünyasında şimdilerde ünlü olsa da şöhreti
azalmış, bazıları da tersine efsane olmuş birçok isim girdi hayatımıza,
bazıları da o yıllarda kariyerinin zirvesini gördü Michael Jackson gibi.
Sinema ise tam bir efsaneler geçici gibiydi, neler yoktu ki.
Reservoir Dogs, Pulp Fiction, Basic Instinct, Natural Born Killers, Toy Story,
Titanic, Dark City, Taxi ( çocukluğumuzun-gençliğimizin ‘’Hızlı ve Öfkeli’’si desek yanılmayız
sanırım ), The Big Lebowski, Fight Club… vs. gibi.
Konumuz sinema ise
elbet diğer bir listemiz de olacaktır; 90’lı yılların bilimkurgu, fantastik ve
çizgi roman uyarlaması filmler. Teenage Mutant Ninja Turtles serisi, Darkman,
Total Recall, Terminator II :Judgement Day, Batman Returns, Meteor Man ( en
muhteşem filmlerden değil tabii ki ), The Mask, The Crow, Judge Dredd, Batman
Forever, Batman & Robin, Men in Black, Blade, The X-Files, The Mummy, Star
Wars Episode I : Phantom Menace, .... vs. gibi.
90’lı yıllar
internetin çok gelişmediği yıllar en nihayetinde. Bu yüzden sinemadan da önemli
olan asıl şey, televizyondu. İnternet ne zaman hayatımızda bu kadar etkili oldu
bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa internet öncesi televizyon programlarının
kalitesinin oldukça iyi olduğu. Özellikle çizgi roman okurları için altın
değerinde olan animasyon serileri, bu yıllarda karşımıza çıktı. Batman The
Animated Series, X-Men The Animated Series, Spider Man The Animated Series,
Teenage Mutant Ninja Turtles, Spider Man Unlimited, The New Batman Adventures,
Superman The Animated Series, Batman Beyond, Fantastic Four, The Incredible
Hulk, Iron Man, The Avengers : United They Stand, Men in Black : The Series,….
vs.
Aslında çok kolay bir
şekilde anlaşılacağı üzere, çizgi roman uyarlaması çılgınlığının kapısını açan
dönemler bu yıllar. Özellikle televizyonda animasyon serileri patlaması
yaşanırken televizyondaki diğer bir yapım vardı ki, hepsinin arasından sıyrılıp
geçiyordu; Lois and Clark : The New Adventures of Superman. Sinemadaki
gösterişli yıllarının ardından son filmiyle sinema perdesindeki yerini kaybeden
Superman, uzun soluklu bir aranın ardından karşımıza bir dizi ile çıkıyordu hem
de Superman’in adını değil de Lois ve Clark’ın adını ön plana koyarak. Peki
Christopher Reeve efsanesinin ardından, Superman/Clark Kent kim olacaktı? Daha
doğrusu bu ağır yükü kim taşıyabilecekti?
II) Pilot Bölüm
İlk bölüm için ayrı
bir başlık açmamın sebebi, bölümün başlı başına bir film olması. Bir buçuk
saatlik süresiyle kimilerine çok uzun gelebilir ancak ilk defa Superman ile
alakalı bir dizide orijin bu kadar uzun süreli tutuluyor ve bu da oldukça
farklı bir yoldan işleniyor. İlk defa küçük yaşlarda izlediğimden, inceleme
yazmak için izlediğimde zaten aklımda çok bir şey yoktu ve ben bölümü izlemek
için ilk açtığım dakikada, yok olmak üzere bir Kripton beklerken dizi hiç
beklemediğim bir şey yaptı. Konu hiç Kripton’a gelmedi bile. Gerek var mıydı?
Yoktu. Peki böyle başlamadıysa, Jonathan ve Martha çiftinin roket içinde bir
bebek bulmasıyla mı başlıyordu her şey? Hayır! Bölümümüz Daily Planet’ın
önünde, taksiden inen ( ve kılık değiştirmiş ) Lois Lane ile açılışını
yapıyordu. Anlayacağınız dizimiz Superman’i farklı bir tatta karşımıza
çıkaracağını daha en başından hissettirmiş oluyordu. Sonrasında da Jimmy Olsen
ve Perry White gibi isimler bölüm içinde yavaş yavaş karşımıza çıkmaya
başlıyor.
Sonrasında Clark
Kent’i görüyoruz, Metropolis’e ilk adımı atan Clark, daha şehre gelir gelmez
bir otobüs dolusu yolcuyu kurtarıyor. En nihayetinde daha kostümünü giymemiş ve
Superman adını almamış olan kahramanımız, bölüm içerisinde bazı şeyler yapsa da
bunu Clark Kent olarak yapıyor ve Jonathan Kent ise bu durumdan oldukça
rahatsız. Çünkü oğlunun süper güçleri olduğunun fark edilmesiyle onun bir denek
olarak kullanılacağı endişesini taşıyor, bu yüzden Clark’ın insanları
kurtarmasından yana olmadığı bir gerçek. Ama Clark Kent bu, durur mu!
Bölümümüz ilerledikçe
kahramanlarımızın kişilikleri hakkında bilgi sahibi de olmaya başlıyoruz, aynı
zamanda dizimizdeki Clark Kent portresinin de nasıl olacağını az çok
öğreniyoruz. İlk izlemeye başladığımda Christopher Reeve döneminde olduğu gibi
sakar Clark Kent’i göreceğimiz düşüncesinde olsam da, dizimiz eskilere dönüş
yapıyor. Clark Kent bu dizide daha çok 1950’li yılların Superman’i ile benzerlik
gösteriyor, sakar ve saf bir Clark Kent’ten ziyade George Reeves dönemindeki
kibar bir beyefendi kişiliğine geri dönüş yapılıyor. Evet, bu dizide
kahramanımız neredeyse her konuda bilgili (Çince bile biliyor, daha ne olsun!),
Kansas’tan yani bir ‘’kırsal hayat’’tan geldiğini ahlaki değerleri ile
gösteren, kibar ve mütevazı bir karakter. Fakat karakterlerin bu geri
dönüşümünü sadece Clark ile sınırlayamayız. Çünkü örneğin Perry White’ın da
1950’li yıllardaki haline geri döndürüldüğünü görüyoruz, biraz farklı olsa da.
‘’Yüce Sezar’ın Hayaleti’’ gibi nidaları olmasa da, tam bir Elvis Presley
hayranı ve eskiden olduğu gibi fazlasıyla agresif. Aslında teker teker
açıklamak yerine biz şunu söyleyelim; dizi neredeyse birçok yönüyle eskilere
geri dönüş yapıyor ama kendisine de yenilikler katarak.
Daha ilk bölümden
kötü karakterimizi de görme şansını elde ediyoruz; Lex Luthor. Yöntemleri,
amaçları ve kişiliği hakkında en çok bilgi sahibi olduğumuz karakter de ilk
bölümde kendisi oluyor aslında. Fakat bölüm içerisinde öğrendiğimiz en güzel –
ve işe yarar – bilgi ise Lex Luthor’un yükselişinin yirmili yaşlarda başlamış
olması. Tabii söz konusu olan Lex Luthor olunca yükselişin içinde bir şaibe
aramamak ne mümkün! Aslında Lex Luthor için yazılabilecek çok şey var fakat
bunu pilot bölümde yazmaktan ziyade tüm sezonu incelediğimizde yazmak daha
doğru olur. Ama kendi fikrimi daha şimdiden söylemem gerekirse, bu dizideki Lex
Luthor aslında tam da istediğimiz gibi bir karakter. Seneler boyunca böyle bir
portre görmeyi beklemek yerine dönüp eskilere bakmak gerekliymiş demek ki.
İlk bölüm olmasına
rağmen dolu dolu olması, bu bölümü en iyi kılan şeylerden birisi. Süre olarak
uzun olması hiç problem değil, çünkü gerçekten Superman olmadan bir Superman
filmi çekmek istense, bundan daha iyisi çekilemezdi sanırım. Burada bölümün tüm
konusunu yazıp sürprizini kaçırmak istemiyorum, ancak bir yandan karakterler
işlenirken diğer yandan Prometheus Uzay
Projesi, uzay kolonileri, sabotajlar gibi daha birçok şey barındıran bir
bölüm olarak, bölümün tam puanı hak ettiğini söyleyebilirim. Bu arada Superman
yok dedikse de, hiç yok değil. Bölümün sonlarında kahramanımız arz-ı endam
ediyor elbette.
1978 filminde olduğu
gibi Yalnızlık Kalesi gibi bir mekanı olmadığından, kostümü elbette ki annesi
dikiyor, fakat Bonnie Tyler’dan ‘’ I Need A Hero ‘’ şarkısı eşliğinde Clark’ın
çeşitli kostümler giydiği sahne izlenmeye değer gerçekten. Hem mizahı bol ( Ne
kıyafetler gördü bu gözler!) hem de ufak bir Captain America göndermesi bile
içeren bu sahnenin sonunda Clark en sonunda kırmızı-mavi kostümü seçiyor
seçmesine ama yine bir şey eksik; ‘’S sembolü ‘’. İşte bu noktada Martha Kent,
onu rokette buldukları zaman sarılı olduğu battaniyedeki bu sembolü kıyafete
ekliyor. Anlayacağınız her ne kadar Jor-el veya yok olan bir Kripton göremesek
de sembolün ‘’ aileden gelme’’ olduğunu böylelikle anlamış oluyoruz. Aynı
zamanda kahramanımız kostümünü giydiğinde ilk kurtardığı isim, dolaylı yoldan
da olsa Lois Lane oluyor. Tabii bu kurgu ne ilk ne de son, bunu da buraya not
düşmekte fayda var. Bahsedilmesi gereken diğer bir konu ise bu dizinin çizgi
romanlarda kullanılması. Evet, yanlış duymadınız, bu dizide gördüğünüz bazı
sahneler çizgi romanlarda karşımıza çıktı. Örneğin filmde Amy Platt adlı kızın,
kostümünü beğenmesi üzerine Superman’in verdiği cevap; ‘’ Annem benim için
dikti. ‘’ şeklinde olması size hangi çizgi romanı hatırlatıyor? Ya da
Superman’in Lex Luthor’un ofisinin önünde belirip, onu uyarması ? Superman :
Tüm Mevsimler! Bir orijin bölümü olarak kendisinden sonraki çizgi romanlara
da bir şeyler katmış olması mükemmel gerçekten. Son olarak bahsetmemiz gereken
şey ise, Superman’in Prometheus Uzay Projesi’nde yer alan kolonistleri ve Lois
Lane’i kurtarmasının ardından gördüğümüz gazete başlıkları. Kendisinin bir
uzaylı olduğu tahmin ediliyor ve bu başlıklara da yansıyor. Öyle ki, ‘’uzaylı
kimliği’’nin sonralarda başına dert açması olasılığı veya buna sürekli atıf
yapılacağı düşüncesine kapılmamak mümkün değil.
Böylelikle pilot
bölümümüzü uzun uzadıya ele aldık, ‘’ Biraz da Nostalji ‘’ kapsamında yazılan
her bilginin gelecekte karşımıza çıkacağını unutmamakta fayda var. Bakalım bu
bilgiler bizi nerelere götürecek? ( Nerelere götürmeyecek ki! )
III) Diğer Bölümler
Dizimizin iyi olan
bölümü sadece ilk bölümle sınırlı değil elbette. Devamında gelen her bölüm –
birazdan bahsedeceğim hususlar hariç- oldukça başarılı. Göndermeleriyle olsun,
yakalanan ve gelecekte kullanılacağını göreceğimiz ufak detaylarıyla olsun izlemesi
gerçekten keyif verici on bir bölüm oldu. Örneğin hemen ikinci bölüme
baktığımızda minik bir siyasi gönderme bile yakalıyoruz; Büro 39. Büro
39, Kuzey Kore’de girilmesi yasak olan bir yer ve giren kişinin sonu çok da iyi
olmuyor, zaten iç işleri hakkında pek de bilgi sahibi olmadığımız ülkenin bir
de böylesine gizli bir kurumu içinde barındırıyor olması, akıllarda birçok soru
işareti bırakıyor. Dizimize bakacak olursak Büro 39, uzaylılarla ilgili
araştırmalar yapan bir kurum ve faaliyetleri gizli. Peki bu kurum adına
sorgulamaları yapan kişi kim dersiniz? Jason Trask. Fark edileceği üzere
kendisi X-Men evrenindeki mutant düşmanı Bolivar Trask ile aynı soyadına sahip
ve nasıl ki Bolivar mutant düşmanı ise, Jason da saplantılı bir şekilde uzaylı
düşmanı. Yani Marvel Comics evrenine ufaktan bir atıfta bulunulmuş diyebiliriz.
Ayrıca ikinci bölümün sonunda bu büro hakkında haber yapmak isteyen Lois ve
Clark ikilisinin de ‘’haberin inandırıcılığı olmadığı’’ gerekçesiyle Perry
White tarafından durdurulduğunu görüyoruz. Bu da tabii ki bize Man of Steel
filminde Lois Lane’in yine Perry White tarafından uzaylılar hakkında haber
yapmasını engellenmesini hatırlatıyor. Bu bilgiyi de köşede tutalım derim.
En çok hoşuma giden
şeylerden biri ise üçüncü bölümde Lex Luthor’un, Superman’in güçlerini ölçmek
için yaptığı sabotajlar esnasında söylediği cümleler oldu. Eski dizileri veya
animasyonları izlediyseniz mutlaka bilirsiniz, her bölümün başında Superman’in
güçlerini tarif eden bir metin okunur. İşte her bir test sonrasında Lex Luthor,
örneğin ‘’Faster than a speeding bullet’’* ya da ‘’Powerfull than a
locomotif’’** veya da ‘’Man of Steel’’ gibi lakaplar takarak geçmişi tekrar
gülümseyerek hatırlamamızı sağlıyor. Dile kolay tam altı sezon boyunca
Adventures of Superman dizisinde ve birçok animasyonda bunu dinlemiştim.
Dördüncü bölüme baktığımızdaysa çizgi romandan ufak bir detay gözümüze
çarpıyor. Okuyanlar bilir, Clark’ın Superman olmadan önce babasına söylediği
–ve oldukça etkileyici olduğunu düşündüğüm – bir söz vardı; Herkes bir
parçamı istiyor. İşte bunu dördüncü
bölümde Lois Lane’in ağzından ‘’ Herkes onun bir parçasını istiyor’’ şeklinde
duyuyoruz, ancak etkileyiciliği olmadan. Yine de çizgi romanlara böylesine
atıflarda bulunması hiç de fena değil.
Mesela dokuzuncu bölüme baktığımızdaysa, yine
kendisinden sonra çizgi roman sayfalarında benzerini göreceğimiz bir hikaye ile
karşılaşıyoruz. Metropolis’te kış aylarında çok sıcak günlerin yaşandığı
bölümde, bunun sebebi olarak Superman olarak gösterilince kahramanımız önce
güçlerini kullanmama sözü veriyor fakat sıcaklık artışının arkasındaki asıl
isim olan Lex Luthor’un, Superman’i güçlerini kullanması için sabotajlarla
zorlaması ve Superman’in insanları korumak için kahramanlık görevini bırakmayı
düşünmesine kadar birçok süreç yaşanıyor. Peki benzer hikayeye sahip olduğunu söylediğimiz
çizgi romanda neler geçiyordu? Yine çok sıcak bir Metropolis gününde şehrin tüm
halkının birdenbire kendinden geçerek bayılması ve Lex Luthor’un bunun sebebi
olarak Superman’i suçlaması, Superman’in güçlerinin yabancı kaynaklı olmasından
dolayı hastalık taşıdığını iddia etmesi gibi olaylarla karılaşıyorduk. Peki bu
hikaye hangi çizgi romandaydı? Yine Superman : Tüm Mevsimler! Hatta
tıpkı dizide de olduğu gibi Clark Kent, bütün bu olanlardan sonra çareyi
Smallville’ye gitmekte buluyordu. Yine dokuzuncu bölümde ani sıcaklık
yükselişinin ardında Superman’in olduğunu düşünen Metropolis halkının
Superman’in şehri terk etmesi için eylemler bile düzenliyorlar, arkada planda
Superman’in uzaylı kimliğine atıfta bulunan afişler de dikkat çekmiyor değil.
Bu bilgileri de köşeye yazalım, gelecekte lazım olacağına eminim.
Peki, on bir bölüm boyunca başka neler oldu?
İlk önce belirtelim ki, Superman’in kökenleri şimdilik hala sis perdesi
ardında. Clark Kent, Kripton’dan geldiğini Jason Trask hakkında araştırma
yaptığında, Büro 39 üyelerinin gizlendiği yerde bulduğu kendisini Dünya’ya
getiren roket ve Kripton kökenli bir küreden öğreniyor. Sonrasında her ne kadar
kendisini getiren geminin izini kaybetse de küreden öğrendiği bu bilgi şimdilik
kökenleri hakkındaki tek bilgi. Bunun yanında yine içinde Jason Trask’ın olduğu
bir diğer bölümde de karakterimiz, Kriptonit’e olan zayıflığını da öğreniyor. Sonrasında
Lois’in Superman’e olan aşkı malum ancak aynı zamanda tam da on birinci bölüm
itibariyle Lois’in, Clark’a yakınlaştığını söylememiz mümkün. Yine Lex
Luthor’un da Lois’e yakınlaştığını belirtelim. Yukarıda da belirttiğim gibi,
Lex Luthor ana kötü karakterimiz ve hemen hemen her olayın arkasında kendisini
görebiliyoruz. Yani bölüme has kötü adamların arkasında genellikle bir Lex
Luthor kaynağı mutlaka oluyor. Lex Luthor ile ilgili alt-metin okumasını bir
sonraki incelemede yapmak daha doğru olsa da, dizinin Lex Luthor için
hazırladığı alt metinin radikal bir çizgide olduğunu şimdiden söylemeden
edemeyeceğim. Bunun yanında görsellik hakkında yorumda bulunmak gerekirse,
dizinin ilk birkaç bölümünde Superman’in kostümü ile ilgili sıkıntıyı bariz bir
şekilde göreceksiniz ama sezonun geri kalan bölümlerinde dizinin bu sıkıntıyı
aştığını görüyoruz. Görsel efekt konusunda da dizinin ilk bölümünde, özellikle
bölümün sonlarına doğru tüm sezonun aynı efektleri taşımasından korksam da,
dizi bu konudaki korkumu boşa çıkardı ve çekildiği yıllara göre oldukça iyi
efektler kullandığını da görmemi sağladı. Gerçekten, Lois & Clark dizisi,
bir sinema filmi olmamasına rağmen hiç de fena görsel efektlere sahip değil.
Fakat akıllara zarar bölümler de var elbet, emin olun izlemek bile
istemezsiniz. Düşünün ki bir parfüm var ve bu parfüm herkesi aşk sarhoşu haline
getiriyor, bir kişiye karşı beslediğini duyguların daha da artmasına sebep
oluyor. Komik bir bölüm olabilir, ama Superman’den beklediğim komedi, açıkçası
bu kadar ‘’cıvık’’ değil.
Aslında karakter ve karakterlere seçilen
oyuncular hakkında yazmak gibi bir fikrim vardı bu incelemede. Ancak bunu bir
sonraki incelemede yapmayı şimdilik daha uygun görüyorum. Aklımızda bulunsun
diye son olarak vereceğim bilgi ise, siyahi bir Perry White’nin bu dizide
düşünülmüş olması. Hatta bu rol için James Earl Jones’un neredeyse seçilmek
üzere olduğunu biliyor muydunuz? Kendisini çok yakın bir karakterden, Darth
Vader’dan tanıdığımız bu isim ( Darth Vader’ın o ünlü sesinin sahibidir kendisi
) bu dizide konuk oyunculuk yapmış olsa da, elbette kendisini dizimizde Perry
White olarak izlemek muhteşem olurdu. Böylelikle yazımıza son verirken Lois
& Clark dizisini izleyeceklere iyi seyirler diliyor ve bir sonraki
yazımızda görüşmek üzere diyorum. Hoşçakalın.
-Superman kanamazdı değil mi?
-Bilmiyorum.***
*Bir kurşundan daha hızlı
**Bir lokomotiften daha güçlü
***Smart Kids adlı bölümden
''Hellbazer''
0 yorum:
Yorum Gönder