Bugün neler yazabilirim pek bilmiyorum aslında.Üç sezonu
geride bıraktığımız AoS, dördüncü sezonuyla devam ediyor, buraya kadar her şey
çok güzel ama bir sıkıntı var.Birkaç eleştirilebilecek olumlu ve olumsuz unsur
dışında dizi tamamen stabil.Yani ne övebileceğim veya yerebileceğim görsel
efekt değişiklikleri var ne de geçen sezonun üstüne çıkabilecek hikayeler.İşte
o yüzden bugün ne yazsam gerçekten bilmiyorum.Her neyse, sonuçta 13 bölümlük
bir sezon var karşımızda ve yavaş yavaş
sona yaklaştığımız dizimizin incelemelerini boynu bükük bırakmayacağım
tabii ki.
Dördüncü sezonumuz
Harry W. Gerstad’ ın yönetmenliğini yaptığı ‘’ Joey ‘’ ile başlıyor.Geçen
sezondan tanıdığımız yönetmen bu sezonda da geçen sezondaki performansını hiç
aratmıyor sezon boyu onun yönettiği bölümleri izlemek gerçekten güzeldi.Ayrıca
Joey bölümü de konu olarak daha farklı, aksiyondan kopmasa bile uzak kalan bir
bölüm ve daha çok bir yarış atı Joey ile Alice arasındaki duygu bağına ağırlık
veren bir bölüm olmuş.Yani sezona aslında güzel bir giriş yapmış oluyoruz
böylelikle.Bir önceki sezonda Harry W. Gerstad için olumlu neler söylediysem
hala geçerli ve sezonun ilk beş bölümünü onun yönetmesi akıllı bir tercih.
Ancak Harry W.
Gerstad’ ın yönettiği öyle bir bölüm var ki gerçekten bayıldım.The Big Freze
adlı bu bölümde, Superman’ in başına neler gelmiyor ki ! Belediye seçimleri
zamanında Metropolis, sahtekar politikacı Duke Taylor ile karşı karşıya.Duke
Taylor’ un oyunlarını gerçekleştirebilmesi için de öncelikle Superman’ in ortadan
kaldırılması şart tabii ki ve sebeple Dr. Watts’ ın çılgın projesini denemeye
karar veriyorlar.Sıfırın altında 2000 derece hava püsküren bir kabine Superman’
i sokmayı başararak hem kendisini tertemiz, bembeyaz yapıyorlar hem de
böylelikle güçlerini elinden alıyorlar.Tabii Duke’ un sahtekar bir politikacı
olduğunu söylemiştim ve Dr. Watts’ a ödemeyi teklif ettiği parayı da doğal
olarak ödemiyor.Peki sonrasında Dr. Watts ne mi yapıyor, Superman bu halden
nasıl mı kurtuluyor ? İşte bunu söylemeyeceğim, çünkü izlemenizden ve
görmenizden yanayım.
Demokrasi ve özgürlüğün ( ! ) Superman’ in yardımlarıyla kurtarıldığı
bu bölümden sonra Harry W. Gerstad’ ın
yönettiği diğer bir bölümümüz ise ‘’ Tops Turvy ‘’ ve bu bölümde yine bir bilim
adamımız var; Prof. Pepperwinkle.Öyle de bir icadı var ki duysanız gülersiniz;
bulunduğu belli bir alanı tersine çeviriyor daha doğrusu baş aşağı ediyor.İyi
niyetli bilim adamımızın icadı da suçlular tarafından kötüye kullanılıyor tabii
ki.Dizide şunu anladım, eğer dizide bilim adamı varsa kesin Superman aleyhine
kullanılacak bir icat da var demektir, peki buradan vardığımız sonuç ne ? Dizi
artık çok kolay tahmin edilebilir olmuş ! Şunu da unutmayalım, bu bölüm Prof.
Pepperwinkle’ yi ilk görüşümüz ama son görüşümüz mü ? Gelecek sezonlarda bunu
anlarız.
Tabii sezonun bir
diğer bölümü ‘’ Peril by Sea ‘’ için
şunu demesem olmaz, denizaltı var, aksiyon var bir de bilim adamı Perry White
var ! İzlemeyin izlettirmeyin bu bölümü.
Harry W. Gerstad sonrasında yönetmenlik koltuğuna
oturan isim ise Philip Ford.’’ Jimmy the Kid ‘’ bölümüyle ( bölümün ismi Billy
the Kid adlı katili hatırlatıyor ) güzel
bir başlangıç başlangıç yapan Philip Ford, birkç rahatsız edici nokta dışında
gayet de güzel iş çıkarıyor.Unutmadan şunu da söylemeliyim ki, Jimmy the Kid
bölümü bana eski sezondan bir bölümü hatırlattı, The Face and The Voice, hani
estetik ameliyat ile Superman’ e benzeyip, onun adını kullanarak suç işleyen
bir çete üyesi vardı.Şimdi de Jimmy Olsen’ a estetiğe gerek olmadan tıpa tıp benzeyen Kid Collins
adlı çete üyemiz, sadece Jimmy’ nin değil Superman’ in de baş belası olacaktır.Nasıl mı ? Superman’
in gizli kimliğini öğrenerek.Peki Superman / Clark Kent bu durumdan nasıl
kendini sıyıracak ? Açıkçası bunu da söylemeye niyetim yok !
Sezonun The Big Freze adlı bölümünden sonra en çok sevdiğim
bir bölümü de ‘’ Wedding of Superman ‘’ idi.Aslında bu bölümü neden sevdiğimiz
az çok farkındayım.1948 yılından bu yana çekilen tüm Superman filmlerinde ve bu
dizide hala gerçek manada bir Superman –
Lois Lane aşkı göremedik.Sadece ufak tefek göndermeler ve
paslaşmalar dışında o aşkı göremediğim için doğal olarak bu bölüm hoş oldu.Çünkü
artık Lois Lane’ in Superman’ e aşık olduğu hatta bilinçaltında Superman’ in
kim olduğu hakkındaki fikri öğrendik.Şimdi şu soruyu sorduğunuzu duyar gibiyim;
‘’ bilinçaltı ’’nda mı ? Evet bilinçaltında.Çünkü bölüm boyunca izlediğimiz
Superman – Lois Lane aşkı baştan aşağıya rüyaymış – bu bana Lost’ u hatırlattı
ama neyse -.
Şimdi gelelim sezonun
genel olarak eksilerine ve artılarına.Artık dördüncü sezonu geride bırakan bir
dizinin bana kalırsa farklılıklar yaratması gerekir.Çünkü artık sevilmiştir,
belli bir izleyici kitlesi vardır ve onlar mutlu edebilmek adına da yenilikler
yapmalıdır.Ancak AoS dört sezondur birkaç bölüm dışında hep aynı sahneleri
kullanmaktan öteye gitmedi.Yani tek bir defaya mahsus çekilmiş görsel efektli sahne senelerdir kullanılıyor ve bu
gerçekten hiç iyi bir durum değil.Yani insan her bölüm olmasa bile en azından
birkaç bölümde değişiklik arıyor.Sonrasında diğer eleştirilebilecek bir konu da
oyuncular, ana oyuncular değil yan karakterler ve kötüler.İlk sezonlarda çok
göze batmadığını dile getirdiğim oyuncu tekrarları artık fazlasıyla gözüme
batmaya başladı.Sürekli aynı insanlar farklı rollerde, sektörde başka oyuncular
mı yok ya da yeni oyuncu aramak fazla mı zor geliyor ? İki bölümde bir aynı
oyuncuları görmek neyse mesela birazdan vereceğim örnek işin bu sezon gözüme batan en sıkıntılı
noktası.Sezonun dokuzuncu bölümü ‘’ Dagger Island ‘’ ve sezon finali ‘’ The
Jolly Roger ‘’ konu itibariyle bir adada geçiyorlar, buraya kadar sıkıntı yok,
ancak sen alır dokuzuncu bölümde üç kuzeni oynayan oyunculardan birisini
eksiltip, kalan ikisini de adadaki suçlu arkadaşlar yaparsan komik ve sinir
bozucu bir durum olur.
Sezon finali demişken, sanırım diğer sezon finallerinin
güzel olduğundan sürekli bahsederek nazar değdirdim.Çünkü bu sezon finali diğer
sezon finalleri düşünüldüğünde basit, komik ve ‘’ yakışmayan ‘’ bir sezon finali olmuş.O yüzden uzun uzun bahsetmeye
pek niyetim yok.
Sezon boyunca gözüme
bir şey çarptı.Senaristler artık klasik gangster hikayelerinden veya klasik
suçlu öğelerinden uzaklaşıyorlar.Daha fantastik ve daha bilim-kurgu öğeleriyle
bezeli bölümler var geçtiğimiz sezondan beri karşımızda.Bu da dizinin sıkıcılı
olma ihtimalini yok ediyor.Mesela bir suçlunun elinde ilk sezondan bu sezona
tabancadan başka suç aleti görmesek bu artık fazlasıyla bunaltıcı bir durum olurdu lakin tabanca yerine yakıcı bir gaz
püskürten bir silah olunca insanın hoşuna gidiyor.Bu arada kriptonit bu sezonun
11. bölümünde ( The Deadly Rock ) tekrar karşımıza çıkıyor, ancak bu sefer el
yapımı değil, doğal bir kriptonit.Artık bu sezonla beraber anladım ki gelecek
sezonlarda yeni bir kriptonit vakasıyla karşılaşma ihtimalimiz yüksek, bu da
sevindirici tabii.
İkinci sezondan belki
durmadan bahsedebilirim çünkü o sezonu bu diziye hiç yakıştıramamıştım.Sonraki
sezonun gayet iyi başlangıcı ve dizinin mantık hatalarından olabildiğince
arınması, özensizliğin son bulması ve bunun da bu sezonda devam etmesi kaliteyi
yükseltmese bile en azından olduğu şekilde kalmasını sağlamış.Umarım gelecek
sezonda asla kaliteyi düşürmezler, en azından bu şekilde olduğu gibi kalması, kalitenin düşmesinden
daha iyidir.Önceki incelemelerimde ve az önce söylediğim gibi mantık
hatalarından arınan AoS’ de bir nokta bazen dikkatinizi çekmiyor değil; mesela
bir olay olduğu sırada Superman şu şekilde olayı halledebilir diyorsunuz ancak
Superman tabir-i caizse sağ kulağını sağ eliyle tutmak yerine sol elini başının
arkasından dolaştırarak tutmayı tercih ediyor ama ben bunu pek önemsemiyorum,
izleyiciyle dalga geçer gibi bölümler olmasa kafi benim için ( Bu sezonun
finali öyle bir bölümdü aslında ).
Şimdilik bir
incelemenin sonuna daha geldik, hepinize iyi seyirler ve keyifli dakikalar
diliyorum, hoşçakalın…
‘’ Hellbazer ‘’
0 yorum:
Yorum Gönder