

Sinema tarihinde
süper kahraman filmleri hep parlayan bir yıldız olmuştur.Çünkü küçük büyük herkesin ilgisini çekebilme olanağı hep
mevcuttur.Günümüze kadar fazlasıyla süper kahraman filmleri , dizileri çekildi
izlendi.Peki bitti mi her şey bu kadar mıydı ? Sinema tarihinin tozlu
köşelerinde mi kalacaklardı ? Bence kalmamalıydılar.Ama tabiki bu işin benim
açımdan görünüşü.Günümüzde filmleri artık izlemiyoruz bile , tüketiyoruz.Zaten
bu yüzden yılda bir kez sinemaya giden , nadiren film izleyen bir insan bile
filmden çıktıktan sonra anında yorum yapabiliyor olumlu veya olumsuz.Tabiki
izleyicinin görüşü filmin kaderini belirler gereklidir de fakat bazen film
kültürü gereken eleştirilerde bilip
bilmeden atıp tutabiliyor insanlar.Zaten tüketmek de böyledir , bir yemeği
yediğinde iyi veya kötü bir yorum yapabilir , kıyafeti üzerine giydiğinde
beğenip beğenmeyebilirsin.Ancak film içinde yaşayabilmek , anlara tanık olmak , film karakteriyle birlikte üzülmek ve sevinmek için
vardır.Tabiki bunda şirketlerin uyguladıkları politikalar da önemli.Yani tek
suçlu izleyici değil aynı zamanda üretici.Eğer tüketmek için üretiyorsan ,
filmde belli bir ruh yoksa amaç sadece
para kazanmaksa bugün durumun böyle olması pek muhakkak şaşırtıcı değildir.Eski
filmlerin daha çok emek , özveri ve tutkuyla yapıldığı düşüncem giderek
pekişiyor.Neden mi ? Çünkü onlarda bir ruh yakalayabiliyorum , oyuncular
arasındaki bağın filmi çek ve bitir olmadığını , işin içinde sadece para
olmadığını oyunculukları ve içtenlikleriyle kanıtlıyor gibiler.Belki de sadece
ben böyle düşünüyor da olabilirim.

Lafı fazla uzatmaya
gerek yok.Yazının girişinden de anlayacağınız üzere sizi kimi zaman çok eski
zamanlara kimi zaman da o kadar uzak olmayan yakın tarihe götürmek gibi bir
niyetim var.Bu niyetimi de Superman ‘ in ciddi bir şekilde kanlı canlı
görmemize olanak sağlayan 1948 yılına götürerek başlayacağım.1938 yılında okur
karşısına çıkan Superman , 1941 ‘ de kendi çizgi filmine kavuştu , 1948 yılında
ise filmine.Film dediğime bakmayın her bölümü yaklaşık 20 dakikadan oluşan ,
televizyonda gösterilen bir dizi gibi.Topladığınızda ise dört saati aşkın bir
film haline geliyor.Eğer Bela Tarr’ın 8 saate yakın Satantango filmini baştan
sona ( hem de yirmişer dakikalık haftalık bölümler şeklinde yayınlanmadığını
düşünürsek ) izlemişseniz emin olun bu filmi izlemek pek de zor olmayacaktır.Bu
film hakkında yazım iki kısım şeklinde
olacak.İlk kısımda filmin sadece üç bölümlük kısmını incelemek gibi bir niyetim
var.Çünkü ilk üç bölüm Superman ‘ in baş düşman
ile tanışmadan önceki tanıtımı gibi.

Başrolde bilenler
bilir Kirk Alyn var.Kirk Alyn aslında isimsiz bir kahraman.Superman olmadan
önce oynadığı filmlere baktığınızda genellikle ‘’ uncredited ‘’ tabirini
görüyoruz yani ufak veya isminin geçmesinin gerekli olmadığı düşünülen
roller.Günümüzde olduğu gibi o zamanlar da kitlelerce pek tanınan bir isim
değil.Zaten bugün Kirk Alyn ‘ i Superman olarak izlememizi sağlayan da bu
özelliğidir.Lois Lane rolünde ise Noel Neill , Jimmy Olsen olarak da Tommy Bond
karşımıza çıkıyor bu filmde.Şimdilik oyuncular hakkında bu kadar bilgi yeterli
sanırım artık incelemeye başlamak en doğrusu olacak.
Hikaye Kripton ‘ da
başlıyor.Geçmişten günümüze bilindik bir başlangıç.Kripton yavaş yavaş yokolurken çaresiz bir Jor-el , bir roket ve
bir bebek.Bu arada şuna değinmeden geçmek istemiyorum.Man of Steel filminde
Kripton tasarımını Star Wars kopyası olarak gören bazı arkadaşlarımız hala mevcut.İşte bu yapım bence onlara yanıt
olacaktır.Çünkü bu yapımda Kripton medeniyetinin – birkaç saniyelik ufak
görüntülerle bile olsa- kristal bir gezegen üzerinde kurulmadığını böyle olması
gerekmediğini bize gösteriyor.Tabiki amacım burada ihtilaf çıkarmak değil ancak bu söylem beni oldukça rahatsız ediyordu.Aynı
zamanda Star Wars hayranı olarak burada George Lucas ‘ ın çalıntı yaptığını
söylemek de değil düşüncem ancak yukarıda da söylediğim gibi kolay
eleştirip kolay yaftalıyoruz bence bu
özelliğimizden kurtulursak faydasını fazlasıyla görebiliriz.

Yönetmen yarattığı
atmosfer ile bize Kripton ‘ un adım adım yokolmaya gittiğini hissettiriyor ,
bunu da Jor-el ‘ in evindeki pencereden göstererek başarıyor hem de.Ancak şunu
anladım.Kripton konseyi hangi yıla gidersen git hep küstah , kendini beğenmiş.Ancak
bu filmdeki konsey üyelerindeki kendini beğenmişlik aşırı derecede , gezegen
adım adım yokolurken ve buna gözleriyle tanık olurken bile Jor-el
ile dalga geçmeyi alay etmeyi
sürdürüyorlar.Sonrası yine değişmiyor Kripton’un yokolmasına yakın Jor-el , bebeğini
rokete bindiriyor ve dünyaya yolluyor.Ancak Kripton yokolurken bir medeniyetin
çöktüğünü fışkıran lavlar yıkılan kuleler ile görsel bir şekilde bize hissettirmeyi başaran yönetmen
Spencer Bennet’i fazlasıyla takdir ettim.
Ben şunu anladım.Superman
karakterine bir temel hazırlamak gibi bir sorun var.Bu filmden sonraki serilere
daha sonra değineceğim ancak bu film için şunu söylemem gerekir ; yönetmen
fazlasıyla aceleci.20 dakika içinde Superman karşımıza çıkıveriyor , karakter
hakkında gerekli bilgileri verdikten sonra – en temel ve basit bilgiler – Clark
Kent , Metropolis yollarına düşüyor ve Superman olarak ilk macerasını
yaşıyor.Tabii bunun böyle olmasının nedeni hem seyirciyi fazla bekletmemek hem
de filmin dram gibi bir sorumluluk üstlenmemesi.Bize tek vaat edilen aksiyon ,
bu kadar.Eğer bunu filmin ilk dakikalarında anlamazsanız zaten hayal
kırıklığına uğrayacaksınız.Yıl 1948 , beklenti ne kadar düşük olursa o kadar
zevkli oluyor izlemek benden söylemesi.İlk bölümden Lois Lane ve Jimmy Olsen ‘
i görme şansımız oluyor.İnsanın da kanı ısınıyor hemen yani oyuncuları
yadırgamıyor gözler.Az önce de dediğim
gibi Kirk Alyn ‘ i ilk bölümde Superman kostümü ile görüyoruz ( ilk bölümün son
dakikalarında) , zaten o dakikadan sonra da aksiyon başlıyor.

İkinci bölümde artık Superman bir kitle
kahramanı olur ancak kimliği hala
gizemli bir kahramandır.Çok beklemeyeceksiniz üçüncü bölümde Superman ismiyle
arzı endam edecektir gazete manşetlerinde. Man of Steel ve Man of Tomorrow
lakapları kullanıldığını gördüğümde açıkçası bir efsaneyi izlediğim fikri
açıkça aklıma yerleşti , o günden bugüne gelen bir efsane.Zaman ilerledikçe
filmin ezeli düşmanını da görüyoruz : Spider Lady…Ancak düşman hakkındaki fikir ve görüşlerimi bu
yazıda belirtmeyeceğim sonraki yazıya kalacak maalesef.O yıllardaki Superman
portresini de görmemize yardımcı olacak
bazı şeyler de bu bölümde gerçekleşiyor.Superman bir dünya kahramanı değil ,
ulusal bir kahraman.Bunu da daha üçüncü bölümden Washington ‘ da Secretary of
National Security ile işbirliği yapmasından anlamak mümkün.Ulusal bir kahraman
olduğu dillendirilmese de filmin alttan alta verdiği mesaj bu.Üçüncü bölümün
son dakikalarında ise Superman için en kötü düşmandan daha kötü olan şey
karşımıza çıkar ; Kriptondan gelen meteorlar.Şunu unutmayın bu filmde hiçbir
şey boşuna değil.Meteor varsa kullanan da olacaktır elbet.
Peki bu filmin üç
bölümünden ne anladım ? Eğer ben dram istiyorum , içi dolu bir köken hikayesi
istiyorum , yıl olmuş 2014 güzel efekt istiyorum , senaryo çok kaliteli ,
Oscarlık olsun istiyorum diyorsan bu
filmi unutup , tüketmeye kaldığınız yerden
devam edebilirsiniz.Ama 1948 yılının koşullarına adapte edebilirseniz
kendinizi , çok keyifli çok da hoş bir
film olup çıkıveriyor.En azından ilk üç bölüm bende bu etkileri bıraktı.Ne
dersiniz baştan sona izlemeli mi bu filmi ? Bunu ancak ikinci yazımdan sonra
anlayabilirsiniz.Hoşçakalın…
‘’ Hellbazer ‘’
0 yorum:
Yorum Gönder